İnsan, yaklaşık oniki bin yıl önce ilk olarak köpeği daha sonra koyunu, atı, eşeği evcilleştirdi. Bu süreçte insanla hayvan arasında bağlar oluştu. Önceleri insanın doğa karşısında zorlandığı yerlerde ihtiyaçlarını karşılayan hayvan sonrasında manevi ihtiyaçlarını da karşılayarak günümüzde yaşamının ayrılmaz bir parçası haline geldi. Bugün evlerde köpek, kuş, balık, kedi insanlarla beraber yaşamakta ve aileden biri gibi yaşamlarını sürdürmektedirler.
Doğa, yalnız biz insanlara değil tüm canlılara yaşam alanı sunmaktadır. Bu kadar geniş bir alanda milyonlarcası bir arada yaşamaktadır. Bilim insanlarının cevabını net olarak bilmediği ama tahminlere göre yirmi ile yüz milyon çeşit hayvanın dünyada yaşadığına dair görüşler var. Bu kadar çok türün var olduğu dünyamızda, hayvan sevgisi olmayan bir kişi acaba insanları sevebilir mi?
Bebek, önce anne ve diğer aile bireyleri ile daha sonra da çevresindeki canlılarla iletişim kurar. Hayvanlar, insanın yaşamına gerek canlı gerekse de oyuncak halleri ile küçük yaşından itibaren girer. Her evde evcil bir hayvan olmasa bile en az bir oyuncak vardır. Çocuklar, hareketli canlılara veya nesnelere oldukça ilgi gösterir koşan bir köpeği, zıplayan bir tavşanı takip eder. Çocuklar, onlara dokunmaktan, onlarla oynamaktan çekinmezler. Korkusuzca ellerini uzatırlar. Onları beslerler. Hatta kuyruklarından tutup çekerler. Hayvan sevgisi ile yetişen çocukların; sorumluluk duygusunu bilen, paylaşımcı, pozitif ve sevgi dolu bireyler olarak yetişirler. Ayrıca bazı ruhsal hastalık yaşayan çocukların iyileştirilmesinde de hayvanların kullanıldığı bir gerçektir.
Okullarda hayvan sevgisini arttırmaya yönelik çalışmalar; kitaplarla, resimlerle ve şarkılarla işlenmektedir. Küçük çocuklarla yapılan “süt-bal-yumurta” şarkısı hayvanların insanlara sağladığı yararları öğretiyor. Öğretmenler; "çocukların özellikle bu tip şarkıları çok sevdiklerini, hatta onlar gibi sesler çıkarmaya bayıldıklarını” ifade ediyorlar. Hem öğretmenin hem de öğrencilerin son derece keyifle yaptıkları çalışmalar, insanların hayvan sevgisini küçük yaşlardan itibaren kazanmalarına yardımcı olmaktadır.
Gelişmişlik göstergelerinden biri de, doğa ve canlılara saygı göstermektir. Çoğu zaman anne-baba "dokunma, pis" diyerek hayvanlardan çekinir. "Çok güzel hav-hav" diyerek, köpeğin yanına gitmeden, uzaktan sevmeyi öğreten de çoğu zaman anne-babadır. Bu durumdaki herkes için mutlaka mantıklı bir açıklama vardır. Hayvan korkusu olan birçok insanın geçmiş yaşantısına bakıldığında, bu insanların olumsuz bir deneyime maruz kalarak, ruh sağlıklarının bozulduklarını yada kendi anne-babalarından bunu öğrenmiş olduklarını görülür. Köpek tarafından saldırıya uğramış bir anne ister istemez korkar ve çocuklarını büyütürken hayvan sevgisi aşılamakta zorlanabilir.
Geçmişte hayvan sevgisine dikkati çekmek adına, TV’de bir yarışma programı yapılmıştı. Hayvanlarla insanlar bir araya getirilerek yarışmaları daha doğrusu eğlenmeleri sağlanıyordu. Elde edilen gelir yine onlara yardım olarak geri dönüyordu. Bu program sayesinde insanların hayvan sevgisinin arttığını ve onlara yardım etme isteği oluştuğunu düşünüyorum.
Köpeğinizin başını dizinize koyarak size sevgiyle bakması yada akvaryumdaki balıkların suyun içindeki yavaş hareketlerini izlemenin verdiği rahatlık stresli bir günü kolay atlatmanızı sağlayabilir. Rahatlayan insan kendisiyle daha barışık olur ve dünyaya daha olumlu bakarak çevresindeki insanlarla olumlu iletişime geçer. Zaten yaşam amaçlarımızdan biri de çevremizle olumlu iletişim içinde olmak değil midir?
Bu kadar çok türün olduğu dünyamızda, en azından bir hayvanı sevmeniz dileğiyle…
İce'ın Anısına
29.08.2014