İnsanlarla anlaşabilmenin olmazsa olmazlarından biri de karşı tarafın ne hissettiğini anlayabilmektir. İnsanın, kendisini anlamayan birinin varlığı karşısında, düşüncelerini ifade etmesi bir kenara onunla konuşması veya birşey paylaşması zorlaşır. Karşısındaki kişiye çok üzgün olduğunu anlatan birinin, akşam yemekte ne var cevabı alması ve buna benzer bir sürü cevap sonucu nereye kadar sürer ki iletişim?
“Belirli nesne, olay ya da kişilerin, bireyin iç dünyasında uyandırdığı izlenimler” olarak tanımlanan duygu; üzüntü, dehşet, acı, öfke, mutluluk, sevinç, şaşkınlık, pişmanlık gibi çok çeşitli olmasına rağmen, insanın 4 temel duygusu vardır. Bunlar korku, sevinç, üzüntü ve öfke dir. Erkek ya da kadın, genç ya da yaşlı, dünyanın herhangi bir ülkesindeki tüm insanlar bu duyguları yaşarlar.
Duygular tek başına yaşanmaz. Onlarla ilgili düşünceler de vardır. Korku için kötü, sevinç için iyi gibi yakıştırmalar yapılır. Aslında duygunun iyisi kötüsü doğrusu yanlışı olmaz. Olumlusu ve olumsuzu olur.
Bazı toplumlarda cinsiyete göre duyguların yaşanması da değişmektedir. Kimi topluluklarda kızların gülmelerine yada kızmalarına izin verilmezken ağlamaları normal karşılanır. Tam tersine de erkeklerin korkmalarına izin verilmezken öfkelenmeleri normal karşılanmaktadır.
Ergenlik dönemi bilindiği üzere insan hayatındaki önemli dönemeçlerinden biridir. Biyolojik, sosyal, bilişsel açıdan büyük değişimler gösteren ergenler, duygusal anlamdaki değişikleri de yoğun yaşarlar. Özellikle de ana-babaları ve yakın çevreleriyle. Bu dönemde ana-babalar çocuklarının yaşadığı duyguları anlamakta zorlanmakta ve onları sinirli, gergin, laf dinlemez olarak değerlendirmektedirler. Ana-babalar onların hangi duyguları yaşadıklarını göremiyor yada görmezden geliyor.
Ergenlerle sağlıklı ilişkiler kurabilmek için öncelikle ana-babanın kendi duygularını tanımaları ayrıca duygularını ifade edebilmeleri ve başkalarının duygularını kabul etmeleri gerekir. Bunları yapabilmenin şartı da kendi içinde ve çevresinde yaşananlardan haberdar olabilmesine bağlıdır.
Üzüntü, dehşet, acı, öfke, mutluluk, sevinç, şaşkınlık, pişmanlık gibi çok çeşitli duygular yaşanmasına rağmen, ergenin yaşadığı en temel duygular; korku ve hüzündür. Çocuklukla yetişkinlik arasında olmak ergenin bu duyguları hissetmesine neden olur. Ancak ergen korkularını yansıtmak yerine öfkeyi gösterir. Çoğu zaman öfkesinin altında yatan neden aranmadığından sürekli iletişim problemleri yaşanır.
Duygusal açıdan ergeni etkileyen bazı olumsuz ebeveyn yaklaşımları sonucu iletişim sorunları yaşanır. Örneğin, duyguları göz ardı etmek sonucu anne-babalar ergenin duygusal sıkıntılarını küçümser ve kendiliğinden geçmesini bekler. Duygusal anları ergene yakınlaşmak için fırsat olarak kullanamazlar. Duyguları fazlasıyla serbest bırakan anne-babalar ise ergenin ne hissettiğinin farkındadır ancak hiçbir şeye karışmazlar. Üzüntü ya da öfkesini anlamaya çalışmaz hatta bunu gidermek için pazarlığa yada rüşvete başvururlar. Duygulara saygı göstermeyen anne-babalar da ergenin yaptığını onaylamaz hatta cezalandırır. En küçük bir huysuzluk belirtisinde bile ceza verip, öfkeyle bağıran anne-babalardır.
Duygusal gelişimi devam eden ergeni desteklemek, kendisiyle barışık olmasını sağlamak, kendisiyle ilgili olumlu düşünceler geliştirmesini sağlamak onun yaşadığı duyguları anlamaktan geçmektedir.
Mevlana’nın dediği gibi; "Aynı dili konuşanlar değil aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir."